Türkiye ekonomisini ve çevresel dengesini tehdit eden Enflasyon ve Erozyon(2E) kavramları son dönemde yaşanan gelişmelerle birlikte ön plana çıkmıştır. TUİK tarafından açıklanan Ocak ve Şubat ayı enflasyon verileri ile Erzincan İliç'te meydana gelen toprak kayması, bu iki sorunun ciddiyetini ve üzerinde durulması gereken aciliyetini bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Dezenflasyon için: Gıda ve hizmetlerde ateş yüksek
Türkiye İstatistik Kurumu'nun açıkladığı verilere göre, Ocak ayında yıllık enflasyon oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre ciddiyetini korumuş, Şubat ayında ise, bu artışın devam ettiğine ve enflasyonun 70’li rakamlara Haziran’a kadar yürüyeceğini, başta Merkez Bankası (MB) olmak üzere maalesef hepimiz kabul etmiş durumdayız. Bu nedenle şimdilik Haziran ayına kadar yüksek faizleri baş üstünde tutmak zorundayız. MB ve hükümet Haziran ve Temmuz ayında baz etkisinin de yardımıyla aylık enflasyonu yüzde 1,5-2 bandına indiremezse takip eden aylarda dezenflasyon süreci zayıflayabilir. Dolayısıyla bu süreçte MB ve hükümet yüksekten seyreden enflasyon uçağını ücret, kur ve vergi artışları ile beklenti türbülansından kurtarıp iniş için güvenli bir şekilde alçalmasını sağlaması gerekiyor. Aksi takdirde yüksek seyreden enflasyon kalıcı olarak ilerleyen dönemlerde alım gücünde daha fazla azalmaya, hane halkı gelirlerinde daha çok gerilemeye ve genel ekonomik büyümenin daha da yavaşlamasına neden olması kaçınılmaz görünmektedir.
Türk halkı olarak kronik yüksek enflasyonun ne kadar kötü ve zararlı bir ekonomik değişken olduğunu geçmişte yaşadık ve gördük. Son birkaç yıl hariç son yirmi yılda düşük enflasyonun sağladığı fiyat istikrarı sayesinde ekonomide neler kazandığımızı da gördük. O yüzden enflasyonla mücadeledeki başarımızı sadece para politikalarının sıkılaştırılmasıyla değil, aynı zamanda Türkiye’nin tüm kurumlarının iş birliği ve elbirliği ile toplumda yüksek enflasyon beklentilerinin kırılması, dış ticaretin iyileşmesi, mali disiplinin bozulmaması ve aynı zamanda yapısal reformların hızlandırılmasıyla mümkün olacaktır. Bu konuda Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bu yıl genel vergi oranlarında artış olmayacağını, Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın Ocak ve Şubat ayında ihracatın artması ve ithalatın kontrollü seyretmesinin cari açığın azalmasına katkı sunacağını açıklamaları ve son Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın enflasyonla mücadelede henüz istenilen yere gelinmediğini ama kararlı olduklarını açıklamaları enflasyonda bakım işlerinin devam ettiğini işaret ediyor.
Erozyon: Erzincan İliç'te doğanın çığlığı
Bilindiği üzere enflasyon, paranın satın alma gücünün hızla azalmasını ifade ederken, erozyon da toprağın hızla kaybolmasını ifade eder. Maalesef erozyon sorunu, Erzincan'ın İliç ilçesinde yaşanan toprak kayması olayıyla bir kez daha gündeme gelmiştir. Bu olay, erozyonun sadece tarım arazilerini değil, aynı zamanda yerleşim alanlarını da tehdit ettiğinin açık bir göstergesidir. Toprak kaymasının yol açtığı zarar, erozyonla mücadelenin sadece çevresel bir mesele olmadığını, aynı zamanda sosyal ve ekonomik boyutları da olduğunu ortaya koymuştur. Erozyonla etkili bir şekilde mücadele etmek, arazi kullanım planlarının gözden geçirilmesini, ağaçlandırma çalışmalarının artırılmasını ve erozyon kontrol projelerinin hayata geçirilmesini gerektirir. Eylemlerinin ağırlıklı olarak bu yıl başlatılması planlanan Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Koordinasyon Kurulu’nun aldığı mevcut 57 kararın içerisinde maden alanlarının aranması ve işletilmesinde izin ve yetkilendirmede MAPEG’in daha fazla rol alması da bulunmaktadır. Ancak bu rol ile enerji ve madenlerin çıkarımında, işletilmesinde, taşınmasında ve kullanımında iklim tehlikelerinin yaratacağı risk ve etkilenebilirlikleri ve bunların azaltılmasına yönelik uyum eylemlerinin acilen hayata geçirilmesi gerekir. İklim kanunun bir an önce meclisin onayından geçip uygulamaların başlatılması gerekiyor. Ayrıca benim de danışman olarak iki yıla yakın süre zarfında üzerinde çalışıp hazırladığımız; UNDP ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının uhdesinde yürütülen ekosistem, su kaynakları, enerji, halk sağlığı, tarım, kentler, sanayi, sosyal kalkınma ve ulaşım sektörleri için geniş kapsamlı İklim Değişikliğine Uyum Eylem Planlarının rafta veya masada değil, uygulamada olması gerekir.
Enflasyon ile erozyon arasında neden ve sonuçları bakımından sıkı bir benzerlik olduğunu söyleyebiliriz. Şöyle ki; hem enflasyon hem de erozyon, kaynakların etkili ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılmaması sonucunda ortaya çıkar. Ekonomik alanda, kaynakların yanlış kullanımı, hızlı para arzı artışı veya talep tarafındaki aşırı artışlar gibi durumlarla ilişkilendirilir. Çevresel alanda ise, erozyon, toprağın plansız kullanımı, aşırı otlatma veya ormansızlaşma gibi faktörlerle ilişkilidir. Yine enflasyon, mal ve hizmet fiyatlarının artmasıyla doğrudan ekonomik maliyetlere yol açarken erozyon ise tarım verimliliğinde azalma, su kirliliği ve altyapı hasarları gibi çevresel maliyetlere neden olabilir. Başka bir benzerlikte gelir dağılımında olabilir. Yüksek enflasyon, sabit gelire sahip olanları olumsuz etkilerken, erozyon genellikle kırsal alanlardaki düşük gelirli toplulukları daha fazla etkiler.
Türkiye'nin enflasyon ve erozyonla mücadelede etkili politikalar izlemesi bunları layıkıyla uygulaması gerekmektedir. Enflasyonla mücadelede sıkı para ve maliye politikaları önemlidir. Erozyonla mücadelede ise sürdürülebilir tarım uygulamaları teşvik edilmeli, ormansızlaşmanın önüne geçilmeli ve toprak erozyonuyla mücadelede altyapı ve bilinçlendirme çalışmalarına daha çok önem verilmelidir.
Türkiye’nin coğrafi yapısı, erozyon riskini artırıyor. Su erozyonu, özellikle tarım alanlarında toprak kaybına yol açıyor. Erozyonla mücadelede deneyimli bir ülke olmamıza rağmen arazinin yanlış kullanımı, ağaçsızlaşma ve erozyon kontrol önlemlerinin yetersizliği, bu sorunu daha da derinleştiriyor. Toprak kaybı, verimli toprakların azalmasına ve çölleşmeye neden oluyor. Bu da gelecekte Türkiye’nin gıda güvencesini tehlikeye atmaktadır.
Enflasyon ile erozyon: Tehlikeli benzerlik
Geçen hafta açıklanan 2023 yılı ekonomik büyümesinde tüm sektörler içerisinde sadece tarım sektörünün küçülmüş olması, bu hafta açıklanan Şubat ayı enflasyonunda ise aylık ve yıllıklarda gıda ürünlerinde ve buna bağlı olarak lokanta ve restoran fiyatlarındaki artışların kolayca önlenememesi, tarım ve toprağın gelecek için ne denli hayati önem taşıdığını gözler önüne sermektedir.
Türkiye'de enflasyon ve erozyon, ekonomik ve çevresel istikrar için ciddi tehditler oluşturmaktadır. Bu sorunların etkilerini azaltmak ve önlemek için etkili politikaların devrede olup eksiksiz uygulanması, takip ve kontrolü hayati önem arz etmektedir. Sürdürülebilir bir ekonomik ve çevresel gelecek için, enflasyonla mücadelede daha disiplinli, kapsamlı ve yapısalcı bir yaklaşım benimsenmeli ve erozyonla mücadelede çevresel sürdürülebilirlik esas alınmalıdır.
Son söz olarak, parayı aşındıran enflasyon ile toprağı aşındıran erozyon, hızlı ve sinsi bir şekilde yayılabilen ve zor durdurulabilen tehlikelerdir; her ikisi de sürekli kontrol altında tutulmaz ise toplumları zarar ve yıkıma uğratabilirler.