Türkiye ekonomisi 2023 yılında tarihsel büyüme oranı olan yüzde 5,4'ün altında kalarak yüzde 4,5'lik bir büyüme kaydetmiş olmasına rağmen, yılın ikinci yarısından itibaren parasal ve miktarsal sıkılaşma altında güçlü bir büyüme elde etmiştir. Ancak, büyümenin niteliği ve nasıl bir büyüme olacağı, hükümetin ve merkez bankasının izlediği politikalar çerçevesinde önemlidir. Hükümet ve merkez bankası, yüksek enflasyonla mücadele etmek ve sağlıklı bir büyüme ile istikrarlı bir döviz piyasası sağlamak amacıyla iç talep yerine dış talebin daha fazla baskın olmasını arzulamaktadır.
Talepte içten dışa doğru bu dengelenme arzusunun ne kadarının gerçekleştiğine geçmeden önce 4’üncü çeyrek büyümesinde harcama bileşenlerinin değişmelerini izleyerek nasıl bir büyüme gerçekleştiğine yakından bir göz atalım. Harcamalar açısından, yerleşik hane halklarının nihai tüketim harcamaları yüzde 9,3 artış göstermiştir ki bu, hala canlı bir talep olduğuna işaret etmektedir. Devletin nihai tüketim harcamaları da yüzde 1,7 artarak büyümeye ilave katkı sağlamıştır. Gayrisafi sabit sermaye oluşumu ise yüzde 10,7 artış göstermiştir ki bu da yatırımlardaki artışın büyümeye olumlu etki ettiğini göstermektedir. Mal ve hizmet ithalatı yüzde 2,7 artarken, ihracat yüzde 0,2 artmıştır. İthalattaki büyüme, iç talepteki canlılığı yansıtırken, ihracat dış pazarlardaki zorluklara rağmen artış göstermiştir. Dördüncü çeyrekteki büyümenin harcama bileşenlerindeki artış üçüncü çeyrekle mukayese edildiğinde tüm bileşenlerinde bir azalma olduğu görülmektedir. Bunların arasında iç talebi besleyen hane halkı tüketimi ile dış talebi zayıflatan ithalatın düşmesi talep dengelenme sürecine katkısını sunmuştur. Ayrıca ilk iki çeyrekte negatif bölgede olan ihracat, son iki çeyrek büyümesinde pozitif bölgeye geçmeyi başararak süreç açısından önemli bir işaret vermiş olmalı ki Ocak ayı dış ticaretinde güzel bir başlangıç yapılmıştır. İhracat bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 3,5 artış sağlarken, ithalat yüzde 22 azalmış ve ticaret açığı ise yüzde 56,4 daralarak 6,2 milyar dolara kadar düşmüştür. Bu durum, ekonominin sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyüme ile istikrarlı bir döviz kuru açısından olumlu bir sinyali olarak değerlendirilebilir.
Unutmayalım ki bu olumlu sinyalin sürdürülebilmesinde Türkiye'nin jeostratejik konumu, dış ticaretin gelişmesinde kritik bir rol oynamakta ve daha da oynamaya devam edeceği değerlendirilmektedir. Avrupa, Orta Doğu ve Asya gibi farklı coğrafi bölgelere yakınlığı, Türkiye'yi hem bir üretim üssü hem de bir lojistik merkezi haline getirebilir. Bu durum, Türk şirketlerinin uluslararası pazarlara erişimini kolaylaştırırken, dış ticaretin büyümesine de olanak tanımakta ve Türkiye ekonomisi, dinamik yapısı ve çeşitlilik gösteren sektörleriyle daha çok dikkat çekebilir.
Söz konusu bu ekonomik yapıda, dış ticaretin oynadığı önemli rolü bazı ünlü iktisatçılardan alıntılayarak aktarmak gerekirse; A. Smith dış ticaretin ulusların refahını artırdığını, Ricardo rekabeti ve verimliliği teşvik ettiğini, Mundell küresel iş birliğinin temeli olduğunu, Montesquieu barışın güvencesi olduğunu ve P. Krugman ekonomik büyümenin motoru olduğu söylemişlerdir. Refah, rekabet, verimlilik, iş birliği ve barışın güvencesi gibi meziyetleri olan dış ticaretin Türkiye’nin sahip olduğu demografik yapı, coğrafik konum ve ekonomik büyüme için ne kadar kıymetli olduğunun farkında olan hükümet ve merkez bankasının bu yolda daha sağlıklı ve hızlı yürüme çabalarında hiç de haksız olmadıklarını görmek gerekir.
Bundan böyle Türkiye'nin ekonomik büyümesinde dış ticaretin taşıdığı motor rolünün giderek daha belirginleşmesini birkaç temel noktada görebilmeliyiz. Türkiye ekonomisinin belkemiğini oluşturan sektörlerden biri olan sanayi, ilk iki çeyrekte küçülmüş olsa da, son iki çeyrekte sırayla yüzde 5,5 ve yüzde 1,9 büyüyerek GSYH’a katkıda 0,8 puanlık artışla önemli bir bölümünü oluşturdu. Otomotiv, tekstil, makine ve elektronik gibi alt imalat sektörleri hem Türkiye'nin sanayi üretiminin lokomotifi olarak öne çıkmakta hem de ihracat performansının temelini oluşturmaktadır. Bununla birlikte ekonomi tarım, turizm, inşaat, sağlık, finans, eğitim, savunma sanayi ve bilgi teknolojisi gibi diğer çeşitli sektörlerde rekabetçi bir üretim potansiyeline sahiptir. 2023 yılının cari dengesinde büyük çoğunluğu seyahat ve taşımacılık hizmetlerinde olmak üzere 100 milyar dolara yaklaşan bir gelir elde edildi. Kısacası bu çeşitlilik ve izlenen aktif dış ticaret politikaları, Türkiye'nin uluslararası pazarda farklı segmentlerde rekabet edebilmesine, bu sektörlerdeki üretimin artmasına, dış ticaret dengesinin olumlu yönde etkilenmesine ve sağlıklı ekonomik büyüme ile özellikle nitelikli genç istihdamına büyük katkı sağlayabilir.
Bununla birlikte dış ticaretin ekonomide motor rolünü daha iyi sürdürebilmesinde AB ile 1996 yılından beri yürüttüğümüz gümrük birliğinin güncellenmesi kritik öneme sahiptir. Serbest ticaret anlaşmasında, tarım ve hizmet ticareti gibi konularda sağlanacak gelişmeler, Türk firmalarının uluslararası rekabet gücünü daha da artırmasına ve ihracatlarını daha çok çeşitlendirmelerine imkân sağlayacaktır. Küresel ekonomik dalgalanmalar, jeopolitik riskler ve ticaret savaşları gibi unsurların Türk dış ticaretinin istikrarını kolayca etkileyememesi için ekonomik çeşitliliğini artırması ve rekabet gücünü sürdürmesi elzemdir.
Sonuçta, rekabetçi dünya ekonomi deryasının ortasında Türkiye’nin amiral gemisi olan büyümenin, dış ticaretin sahip olduğu mevcut gücü ve gösterdiği motor rolü sayesinde karşılaşacağı fırtınalı ekonomik dalgalanmalarda emniyet ve güvenlik içerisinde yüksek performansla seyrine devam edeceği beklenmelidir.