Ekonomilerde fiyat istikrarı, ekonomik istikrarın temel bir unsuru olarak kabul edilir. Fiyat istikrarının sağlanamaması, ekonomilerde öngörülebilirliği tehdit ederek yatırım, rekabet gücü ve büyümeyi olumsuz etkiler, vergi ve refah sistemlerinde bozucu etkilere yol açabilir. Kısaca, bütün ekonomik davranışları olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle, modern merkez bankacılığı sisteminde merkez bankaları, fiyat istikrarını sağlamaya odaklanmıştır. Ancak, son yıllarda dünya genelinde artan ekonomik belirsizlik ve dalgalanmalar, merkez bankalarının fiyat istikrarını sağlama yolundaki çabalarının sorgulanmasına neden olmuştur. Bu bağlamda, merkez bankalarının kaybedilen fiyat istikrarını tekrar tesis etmek için yeterli olup olmadığı konusunda tartışma ve değerlendirmeler yapılması gerekmektedir. Kaleme aldığım yazıda derin bir analizin yer alması gerektiğine inanmama rağmen, yazımda bu hafta açıklanan Fed ve TCMB gibi merkez bankalarının politika faizlerine odaklanarak daha dar bir çerçeve oluşturulacaktır.
Fiyat istikrarı için kullanılan araçların yeter(siz)liği
Son beş yılda küresel ekonomide arz-talep dengesizlikleri, aşırı oynak fiyatlar ve belirsizlikler yaşandı. Pandemi, jeopolitik gerilimler ve doğal afetler gibi faktörler, fiyat istikrarını sağlamak için merkez bankalarının çabalarını zorlaştırdı. Fiyat istikrarını sağlamayı ve sürdürmeyi amaçlayan Merkez Bankaları, enflasyon hedeflemesi rejimi çerçevesinde belirlenen enflasyon hedefine ulaşmak için politika faizi başta olmak üzere çeşitli araç ve politikaları hayata geçirdi. Örnek olarak, TCMB politika faizini yüzde 45'e çıkararak miktarsal sıkılaşmayla bu yıl için enflasyonu yüzde 36'ya çekmeyi hedeflerken, Fed fonlama oranını yüzde 5,25-5,5 bandında tutarak yüzde 2,6 enflasyonu hedefine odaklandı. Fed ve AMB, iki yıl önce TCMB ise 2023 yılının ikinci yarısında parasal sıkılaştırma sürecine başlayarak enflasyonu kontrol altına almayı amaçlamaktadır.
Merkez bankaların fiyat istikrarını sağlamak için faiz oranları dışındaki alternatif politika araçları arasında miktarsal sıkılaştırma, rezerv gereksinimleri ve sterilizasyon gibi seçenekleri bulunmaktadır. Ancak, ekonomik koşulların karmaşıklığı ve belirsizliği, merkez bankaların tek başlarına bu hedefi gerçekleştirmesini zorlaştırabilir. Merkez Bankaları genellikle faiz oranlarını ayarlayarak ve para arzını kontrol ederek fiyat istikrarını sağlamaya çalışsalar da bu araçlar her zaman etkili olmayabilir, özellikle son dönemde yaşanan pandemi, savaş ve deprem gibi küresel etkiler göz önünde bulundurulduğunda merkez bankaların çabaları sınırlı kalabilir. Ayrıca, ekonomilerin içe kapanarak uluslararası işbirliğinin ve koordinasyonun zayıflaması ve ekonomik yaptırımlar da önemlidir. Fiyat istikrarı genellikle sadece tek bir ülkenin çabalarıyla değil, küresel ekonomik iklimin bir sonucudur. Özellikle jeopolitik risklerin ekonomilere dışsal şok olarak yansıması fiyat istikrarını tehdit edebilir. Bu nedenle, merkez bankaların politika araçlarını sürekli olarak gözden geçirmesi ve etkili stratejiler geliştirmesi gerekebilir, küresel ekonomik koşulların karmaşıklığını ve belirsizliğini dikkate alarak hareket etmeleri önemlidir.
Merkez bankalarının mevcut politika araçlarının ve stratejilerinin fiyat istikrarını kalıcı olarak sağlayıp sağlayamayacağı, ekonomik göstergelere ve politikaların sonuçlarına bağlı olarak değerlendirilmelidir. Ancak, bu değerlendirme sürekli olarak güncel verilere ve piyasa koşullarına göre yapılmalıdır. Son faiz kararlarına bakıldığında, Fed faizleri sabit tutarken ilerleyen dönemlerde faiz indirimine yönelebileceğini belirtirken, TCMB enflasyon ve beklentilere odaklanmış durumdadır.
Fed: Faizleri sabit tuttu, indirim için ileri sayım başlattı
Fed, Haziran 2022'de enflasyonun yüzde 9,1'e yükselmesi üzerine ardı ardına faiz artırımları yapmıştı. Ancak şubat ayına gelindiğinde enflasyon yüzde 3,2'ye gerilemiş olsa da hala yüzde 2'lik hedefin uzağında seyrediyor. Son dört ayda aylık enflasyon sürekli artarak şubat ayında yüzde 0,4 arttı. Ancak hedefe ulaşabilmek için aylık enflasyonun yüzde 0,1 ile yüzde 0,2 arasında olması gerekiyor. Yıllık bazda çekirdek enflasyon belirli bir düşüş eğilimi gösterirken, şubat ayında çekirdek enflasyon yüzde 3,9 olarak gerçekleşti. Manşet enflasyon ise yüzde 3'e doğru dalgalanarak hedefe yaklaşıyor. Yüksek faiz oranlarına rağmen, işgücü piyasasındaki beklenenden daha iyi performans ve ücret maliyetlerinin fiyatlara yansımasıyla enflasyonda istenilen başarı sağlanamıyor. Ücret maliyetlerinin yüzde 5 oranında fiyatlara yansıması bekleniyor. Bu nedenle, mart ve nisan aylarındaki enflasyon oranları fiyat istikrarı açısından önemli olacak. Eğer mart ayı enflasyonu yüzde 0,2'nin altında gelirse, bu olumlu bir işaret olabilir.
Fed, mart toplantısında politika faizini yüzde 5,25-5,50 aralığında sabit tutmaya karar verdi. Fed Başkanı Powell, karar sonrası yaptığı açıklamada, hem yılın ilk yarısında enflasyonun biraz yüksek olmasının normal olduğunu hem de enflasyon hedefine ulaşmanın zor olabileceğini söyledi. Ayrıca, Fed bu toplantıda 2024 yılında çekirdek enflasyon beklentisini ve GSYİH büyümesi tahminlerini yükseltti. Faiz indirimlerine ilişkin beklentileri sanki daha ileri bir tarihe erteledi.
TCMB: Enflasyon ve beklentiler canlı, piyasalar heyecanlı
Türkiye'nin şubat ayı enflasyon durumu ve beklentileri hala önemini koruyor. Yükselen faizlerin tüketici fiyatlarına etkisi temel mallar açısından olumlu oldu, ancak hizmet ve gıda enflasyonunda faiz dışı ücret ve fiyat ayarlamalarına bağlı yapısal dinamikler etkili olamadı. Gıda ve hizmet grupları, şubat ayında fiyat artışları ve yayılma etkisiyle kalıcı olma işaretleri gösterdi.
Merkez Bankası, faizleri artırarak parasal sıkılaştırma politikası ile özel tüketim talebini azaltmayı hedefliyor. Hükümet, ekonomik büyümeden kaynaklı yatırımları dikkate almadan faizlerin artışının yatırım talebini olumsuz etkilerini azaltabilmek için özellikle yatırım taahhütlü avans kredileri gibi seçici özel önlemler alıyor. Ancak, yüksek faizlerin kamunun harcama talebi üzerindeki etkisi net bir şekilde belirlenememektedir. Bu nedenle, iç talepteki daralma genellikle özel tüketim harcamalarının azaltılmasına yönelik bir yaklaşımla hedefleniyor. Ayrıca, artan faizlerin Türk Lirası’nın değerini yükseltebileceği ve net ihracat talebini artırarak ihracatı artırabileceği ve ithalatı azaltabileceği düşünülüyor.
Fiyat istikrarı yolundaki bu çabalar özellikle dayanıklı tüketim ve altın ithalatı gibi alanlarda sınırlı olsa da başarılı bir adım olarak değerlendirilebilir. İhracat ve yatırımlarda seçici politikaların uygulanması ve belirli istisnalarla yüksek faizlerin etkilerinin azaltılması hedeflenmektedir. Ancak, yüksek faiz oranlarının tüketici harcamaları ve kredi kartı kullanımı üzerinde etkili olmadığı gözlemlenmektedir. Bunun sebebi, tüketim talebinin faizlerin yanı sıra harcanabilir gelire de bağlı olmasıdır. Ücret ve servet kazançları gibi faktörlerin fiyatları artırması, çalışanların enflasyondan daha fazla maaş almaları ve şirketlerin sermaye piyasalarında halka arzlar ve kâr elde etmeleri gibi unsurlar da harcanabilir geliri artırabilmektedir.
TCMB, yurt içi talebin güçlü direncini kırmaya çalışırken, şubat ayı enflasyonunda özellikle hizmet ve işlenmemiş gıda fiyatlarında yaşanan yüksek artışın enflasyon görünümünü bozduğunu ve ayrıca hizmet fiyatlarında katılık ile enflasyon beklentileri, jeopolitik riskler ve gıda fiyatlarındaki baskıların devam ettiğini belirterek politika faiz oranını yüzde 45’ten yüzde 50'ye yükseltti. Likidite sorununu azaltmak için faiz koridoru bandını genişletti. Bu adımlar, TCMB'nin enflasyonla mücadele çabalarının hazırlık adımları olarak değerlendirilebilir. Ancak, ücretlerin enflasyona endeksli olduğu, enerji, konut hizmetleri ve gıda fiyatlarındaki artışların tüketim talebi yanında arz, verimlilik ve yapısal sorunların da öne çıktığı bir ekonomik ortamda fiyat istikrarını sadece parasal sıkılaştırma ile sağlamanın kolay olmayacağı dikkate alınmalıdır.
Merkez bankalarının fiyat istikrarını yeniden sağlayabilme konusunda farklı görüşler var. Bazı ekonomistler, merkez bankalarının para politikaları aracılığıyla fiyat istikrarını koruyabileceğini savunurken, diğerleri merkez bankalarının tek başına etkili olamayacağını ve diğer ekonomik değişkenlerle birlikte düşünülmesi gerektiğini belirtiyor. Ben de faizin dışındaki diğer faktörlerin enflasyon üzerinde etkili olabileceğine inanıyorum. Merkez bankalarının ücret, vergi ve yönetilen fiyatlar gibi doğrudan etkileyemediği unsurlar da enflasyon üzerinde etkili olabilir. Örneğin, ABD ve Türkiye'de enflasyonu artıran faktörlerden biri konut fiyatlarıdır ve merkez bankaları genellikle konut piyasalarına müdahale edemezler.
Sonuç olarak, küresel ekonomide yüksek faiz oranlarıyla birlikte güçlü bir büyüme ve sıkı işgücü piyasası devam etmektedir. Merkez bankaları tarafından belirlenen yüksek faizlerin mal ve hizmet piyasaları ile işgücü piyasasında daraltıcı etkileri beklenirken, büyüme ve işsizlik verilerine baktığımızda bu etkinin aksine olduğu görülmektedir; yani yüksek faiz, maksimum istihdam ve güçlü büyüme ile birlikteler. ABD ekonomisinde bu durum son iki yıldır yaşanmaktadır, Türkiye ise henüz bu sürecin ilk yılındadır.