31 Mart yerel seçimlerine artık sayılı saatler kalırken, ülkenin dört bir köşesindeki vatandaşlar, yerel yönetimlerin geleceğini şekillendirecek önemli bir kararın eşiğindedir. Bu seçimler, sadece 1393 belediyede yapılacak seçimlerde belediye başkanları, belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, muhtarlar ve ihtiyar heyetlerini seçmekle kalmayacak, aynı zamanda Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadelesindeki yönünü de tayin edecek olması bakımından çok önemli hale gelmektedir.
Sorun küresel, etkileri yerel
Maalesef her ülke üretim ya da tüketim sonucu oluşan sera gazlarını insanlığın ortak malı olan atmosfere diledikleri kadar salabiliyor. Ülkelerden sadece ikisi Çin ve ABD sera gazlarının neredeyse yarısını atmosfere salıyor. Ancak salınan bu gazların konsantrasyonun atmosferde artması sera etkisine neden oluyor ve bunun sonucu oluşan aşırı hava olayları yerele düşüyor ve yerelin can ve mal kaybına neden oluyor. Bu konuda Birleşmiş Milletler çerçevesinde oluşturulan Kyoto Protokolü ve Paris İklim Anlaşması gibi uluslararası anlaşmalar yerelin zarar ya da hasar görmesini önlemek bir yana hasar sonrası oluşan zarar ve kaybın telafisinde bile çok yetersiz kalıyor. En son Dubai’de yapılan COP28’de gördük. Ülkelerin 1 milyar doları bile bulmayan 655 milyon dolar kayıp ve zarar fonu taahhütleri. En büyük kirletici olmasına rağmen bu fona ABD’nin sadece 17 milyon dolarlık bir taahhüdü oldu. Dolayısıyla yetersiz bu fonlara bel bağlamadan ülkelerin yerel yönetimlerin yönetişim ve iş birliklerinin bu konuda güçlendirilmesi önemli hâle geliyor, kısaca iş başa yani yerele düşüyor.
Türkiye’de yerel yönetimler, iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir role ve etkinliğe sahip olabilir. Belediyeler kurdukları yenilenebilir enerji santralleri ile kendi elektriklerini üretme çabaları, sera gazlarını azaltmada önemli katkı sunmakta. Gerçi bu çabalar başlangıçta yerel yönetimlerin bütçelerinden personel giderlerinden sonra en büyük harcama kalemi olan elektrik faturalarının karşılanmasına yönelik olsa da zamanla benimsenmesi ve geliştirilmesi bakımından değerlidir. Günümüz yerel yönetimlerin şehir planlamasından, enerji verimliliği politikalarına, atık yönetiminden, yeşil alanların korunmasına kadar birçok alanda etkinlik gösteriyorlar. Bu konuda örnek ya da model belediye olmak için azaltım ve uyum eylemlerinde birbiriyle rekabet edebilme ortamına gelebilmelerini bekleyebiliriz. Yerel yönetimlerin iklim finansmanına erişimi, ulusal ve uluslararası iş birlikleri ile daha çok güçlendirilmeli, yerel düzeyde sürdürülebilir çevre ve iklim politikalarının geliştirilmesi ve uygulanması, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadeledeki başarısının anahtarlarından biri olabilir. Burada birçok ilimizde oluşturulmaya çalışılan Yerel İklim Değişikliği Eylem Planlarının (YİDEP) bir an önce tüm illerde devreye alınmalı ve uygulanmalıdır.
Dolayısıyla pazar günkü seçimde adayların ve partilerin iklim değişikliği konusundaki tutumlarını ve politikalarını değerlendirme fırsatı olarak görülmeli. Çünkü iklim değişikliği artık küresel bir aciliyet taşıyor ve yerel düzeyde atılacak adımlar, bu küresel mücadelenin ayrılmaz bir parçası haline geliyor. O yüzden bu seçimlerde, vatandaşların oyları sadece yerel yöneticileri değil, aynı zamanda çocuklarımızın ve torunlarımızın gelecekte yaşayacağı dünyayı da şekillendirecek. Demokratik, barış ve huzur ortamında yürütülen seçim propagandaları arasında biraz da iklim değişikliğinde azaltım ve uyum eylemleriyle yarışabilen iller görebilseydik. Bu ortamı yaşayamazsak da acaba partilerin yazılı seçim beyannamelerinde iklime dair neleri bulabiliriz diye bir bakalım.
Yerel seçimde iklim seçimi: Söylem değil eylem zamanı
Yine de bazı önemli siyasi partilerin bu yerel seçimlerde iklim değişikliğine yönelik olarak verdikleri öneme bakacak olursak, Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti’nin seçim beyannamesinde şehirlerde afetlere hazırlık, iklim değişikliği, yeşil çevre, sıfır atık ve dijital teknolojilere öncelik verileceğini belirtmiş ve İstanbul Milletvekili ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği eski Bakanı Murat Kurum’u, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday göstermiştir. Bu seçim partinin iklim değişikliği ve çevre konularına AK Parti’nin verdiği önemi gösteriyor olabilir. Bununla birlikte seçim beyannamesinde kent konseylerinin güçlendirilmesi, veri analizi ve yapay zekâ kullanımı, kentsel dönüşüm gibi konulara değinilmiştir. Yerel yönetimlerin yetkileri arasında tarım alanları ile su havzalarının korunması gibi doğrudan iklim değişikliğiyle ilişkili görevler bulunmaktadır. Gayret, iktidar ve istek var ama ikim değişikliği hızı ve tehlikesinin gerisinde kalıyor.
Ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisinin iklim değişikliğine verdiği önemi, özellikle şehirlerin gelecekteki afetlere hazırlıklı olması gerektiğini vurgulayarak göstermiştir. CHP Parti Meclisi Üyesi Baran Bozoğlu Türkiye’nin 2053 net sıfır emisyon hedefi, hazırlanan eylem planları ve mecliste çıkması beklenen İklim Kanunu’ndan sanki bihabermiş gibi iklim değişikliği politikasının olmadığını söyleyerek önümüzdeki yıllarda iklim krizinden kaynaklanabilecek çevre felaketlerine karşı şimdiden önlem alınması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca İstanbul ve İzmir’in iklim krizinden en çok etkilenen iller arasında olduğu ve iklim değişikliğinden kaynaklanan afetlerde milyon dolarlık ekonomik kayıpların yaşanacağı bu yüzden CHP olarak bu konuda belediyelerinde iklim uyumu çalışmalarını başlattıklarını söylemiştir. Çalışmaya başlanmış olması da bir şey diyelim.
Milliyetçi Hareket Partisi yerel yönetimlerin çevre ve iklim değişikliği konularında duyarlı ve etkili politikalar izlemesi gerektiğini savunmaktadır. MHP, bu yerel seçimler için “Türk ve Türkiye Yüzyılında Üretken Belediyecilik” başlığı altında bir seçim beyannamesi yayınlayarak milli ve manevi değerler ekseninde şekillenen belediyecilik anlayışını öne çıkarmaktadır. Söz konusu beyannamede, her bölgenin ve şehrin kendine özgü değer ve fırsatlara sahip olduğu ve bu fırsatların doğru şekilde kullanılmasının, yerel ölçekteki ihtiyaçların karşılanmasının yanı sıra ekonomiye de katkı sağlayacağı belirtiliyor. Burada da beyannamede beyan etmenin ötesinde sahalara inen bir hareket yok. İYİ Parti ve DEM Partinin yerel yönetimlerinde de benzer bir durum söz konusu.
Sonuç olarak Türkiye'de siyasi partilerin yerel yönetimlerde iklim değişikliğine verdikleri önemin arttığı ve çevre dostu uygulamaların yaygınlaştırılması için çeşitli politikalar geliştirdikleri görülmektedir. Ancak, yerel yönetimlerin iklim politikalarını daha etkin bir şekilde uygulamaları ve iklim sorunlarıyla daha kapsamlı bir şekilde mücadele etmelerine hazır olmaları gerekmektedir. Bu doğrultuda, siyasi partilerin iklim değişikliği konularında daha proaktif ve etkili politikalar geliştirmesi ve uygulamaları önemlidir. Sevindirici bir gelişme bu hafta içinde Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Türkiye’nin 2024-2030 İklim Değişikliği Azaltım ve Uyum Strateji ve Eylem Planları kendi internet sayfasında yayınlayarak topluma açıklaması oldu.
Ümit ediyor ve diliyoruz ki rehber niteliğindeki bu plan ve eylemlerin hayata geçirilmesinde seçilecek olan yerel yöneticiler seferber olur, aksini söylememe gerek var mı bilmem ama herkes ve her şey derbeder olur…