Son haftalarda finansal piyasalarda dalgalı seyir dikkat çekmişti. Bu hafta sonu gerçekleşecek yerel seçimler öncesinde, piyasalarda yaşanan bu hareketlilik ise yatırımcılar tarafında nasıl bir portföy oluşturulması ve riskin nasıl dengelenmesi gerektiği gibi soruları ön plana çıkarmış durumda. Peki, yılın ilk çeyreğini geride bırakırken, ikinci çeyrekte yatırımcılar nasıl bir portföy oluşturmalı, hangi varlık sınıflarına ne kadar ağırlık vermeli? Bir yandan altın tarafındaki seyir, bir yandan dövize olan talep bu anlamda dikkat çekiyor. Tabi Borsa İstanbul’da da volatilitenin yükseldiğini izledik. Özellikle yıla yükselişlerle başlayan Borsa İstanbul’da Şubat ayının son günlerinde başlayan satış baskısının Mart ayı boyunca devam ettiği görüldü.
Mart ayı hem küreselde hem de yerelde finansal piyasaları etkileyecek birçok gelişmenin yaşandığı bir dönem oldu. Birçok merkez bankası için faiz kararlarının izlendiği Mart ayında BOJ yıllar sonra faiz artışına giderek getiri eğrisi kontrolünü bıraktığını duyurdu. ECB ve BOE ise faizlerde bir değişikliğe gitmedi. Son dönemde gelen verilerin enflasyon endişelerini yeniden canlandırması ile Fed’e karşı noktasal grafiklerde bir değişikliğe gider mi beklentisi oluşurken; Fed, 2024 yılı için toplamda 75 baz puan ve üç faiz indirimi öngörüsünü değiştirmedi. Diğer yandan faizleri ise üst üste beşinci kez beklentilere paralel sabit bıraktı. Noktasal grafiklerde bu yıl için değişikliğe gidilmemesi ile Haziran ayında Fed’den ilk faiz indiriminin gelebileceği beklentisi böylece yüzde 70 olasılık düzeyine yükseldi. Karar sonrasında ons altın görece sakinleşse de yükselişini sürdürmeye devam ediyor. Haziran ayında olası faiz indirimlerinin başlaması varsayımı ile yılın ikinci çeyreğinde 2.350 dolar seviyesine doğru hareketini sürdüren bir ons altın fiyatlaması görebiliriz. ABD’den gelecek özellikle istihdam ve enflasyon verilerinin ılımlı seyretmesi ise kıymetli metalde yükselişlerin daha da ivme kazanmasına yol açabilir.
Altın tarafındaki hareketliliğin temelinde Fed’in faiz indirimlerine yönelik beklentiler yer alırken, yurt içerisinde yerel seçimlere haftalar kala dövize olan talebin artması ile kurda volatilitenin arttığı gözlendi. Yerel seçim öncesi oluşan tedirginliğe bağlı olarak yaşanan yükselişle dolar/TL 32 lira üzerine çıktı. TCMB’den gelen sürpriz faiz artışı sonrasında ise kur tarafında talebin görece baskılanması volatiliteyi düşürdü. Hatırlarsak, Ocak ayı gibi Şubat ayı enflasyonunun da beklentileri aşması sonrası TCMB’den kredi sınırlamaları ve zorunlu karşılıklara dair adımlar gelmişti. 21 Mart tarihindeki PPK toplantısında ise TCMB, sürpriz şekilde faizleri 500 baz puan artırarak politika faizini yüzde 50 seviyesine yükseltmişti. Ayrıca, gecelik borç alma ve verme oranlarının da politika faizine kıyasla -/+3 puanlık bir marj ile belirlenmesine karar verilmişti. Altın ve kur tarafında yaşananların yanı sıra politika faizindeki artış sonrasında 3 aya kadar vadeli TL mevduat faizlerinin yüzde 60 seviyelerine yaklaştığını da dikkate aldığımızda, bütün bunların Borsa İstanbul için baskı unsuru olmaya devam ettiğini söyleyebiliriz. Diğer yandan uzun bayram tatilinin de borsa için kısa vadede bir başka baskı unsuru olduğunu ifade edebiliriz.
Yukarıda saydığımız bütün bu gelişmeleri göz önüne alırsak, yılın ikinci çeyreğinde görece dengeli bir portföy oluşturmak yatırımcılar açısından risk ve getiri anlamında avantaj sağlayabilir. Son toplantıda sürpriz faiz artışıyla seçim öncesinde faiz artışı yapamaz algısını kıran TCMB’nin kredibilitesi artarken, yabancı yatırımcı girişlerinin de bu kapsamda ikinci çeyrekte hızlanması beklenebilir. Buna bağlı olarak, kur üzerindeki baskının da ikinci çeyrekte azalması söz konusu olabilir. Diğer yandan faizlerdeki artışın borsa üzerindeki kısa vadeli baskı unsuru etkisi göz önüne alındığında Haziran ayına kadarki süreçte borsa için temkinli tarafta yer almak riski minimize edebilir. Böyle bir durumda, varlık sınıfı olarak altın, döviz, hisse senedi ve mevduattan oluşan geleneksel bir portföy düşünen yatırımcılar için yüzde 30 altın, yüzde 25 hisse senedi, yüzde 25 mevduat ve yüzde 20 döviz şeklinde ağırlıklandırma yapılabilir. Son olarak bu ağırlıklandırmanın yatırımcıların risk toleransına bağlı olarak değişebileceğini de hatırlatalım…