Merkez Bankası Ekim ayı PPK toplantısında politika faizini piyasa beklentilerine paralel olarak 500 bp artırdı. Aslında bu ayki faiz kararı biraz tartışmalıydı. Bazı kesimler hâkim beklentiden farklı olarak 500 bp’nin de altında, özellikle 250 bp’lik faiz artışı gelebileceğini de fiyatlıyordu. İlk temel gerekçeleri Eylül ayında aylık enflasyon eğiliminde önceki iki aya göre bir miktar yavaşlama olmasıydı. Aslında bu kesimin en büyük ve ikinci temel gerekçesi Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in iki hafta önce IMF-Dünya Bankası toplantılarında “pozitif reel faize yakınız” söylemi oldu. Bu kesim bu söylemi olumlu yorumlayarak Merkez Bankası’nın faiz artış hızını yavaşlatabileceğini düşündü. Benim de dâhil olduğum daha şahin kamp ise Merkez Bankası’nın bu toplantıda 500 bp’lik artış yapacağını düşünüyordu. Bizim de temel gerekçemiz son günlerde artan ve jeopolitik risk fiyatlaması nedeniyle daha da artmaya aday olan petrol fiyatlarıydı. Merkez Bankası faiz karar metninde tam da bu nedenle 500 bp faiz artışı yaptığını dile getirerek “jeopolitik gelişmeler, enflasyon görünümünde petrol fiyatları kaynaklı risk oluşturmaktadır” sözlü yönlendirmesinde bulundu. Unutmadan şunu da belirteyim, piyasaya göre bu faiz kararı bir kez daha gösterdi ki, Merkez Bankası faiz kararları öncesinde piyasada beklenti oluşturma noktasında yine sınıfta kaldı. Evet, belki beklenti 500 bp idi ama özellikle bu hafta başında bu hâkim beklenti 250 bp’ye çoktan evrilmişti bile. Ama tüm bu eleştirilere özellikle kurala bağlı olarak nitelendirebileceğimiz enflasyon odaklı karar metni ile sağlanan iletişimin ise aksine oldukça güçlü ve net olduğunu ve aynı zamanda Merkez Bankası kredibilitesine de ciddi katkı sunduğunu düşünüyorum.
Faiz kararı sonrasında faiz karar metnine de bir bakalım. Bir önceki aydan çok da farklı olmayan faiz karar metninin enflasyon odaklı olmaya devam ettiğini görüyoruz. Metinde enflasyondaki son durum ve izleyeceği patikaya dair analizler de oldukça gerçekçi. Bu ayki metinde ücret, kur ve vergi kaynaklı etkilerin enflasyona geçişinin önemli ölçüde yansıdığı da dile getirilmiş. Bu nedenle önümüzdeki aylarda enflasyonun ana eğiliminde düşme olacağı belirtiliyor. Metinde dikkat çeken bir diğer unsur da yurt içi talepteki güçlü seyrin enflasyonu hala desteklemeye devam ettiği. Buradan şunu anlayabiliriz; Merkez Bankası’nın uyguladığı parasal sıkılaşma adımları yurt içi talep üzerinde henüz istenen etkileri yaratmış değil. Bu nedenle bundan sonraki sürede bireysel krediler üzerine daha fazla sıkılaştırıcı etki yaratacak adım ve uygulamalar gündemde olabilir.
Karar metninde dikkat çeken bir diğer sözlü yönlendirme de şuydu; “Türk lirası mevduat payının artırılmasına yönelik ilave adımlarla parasal aktarım mekanizması güçlendirilmeye devam edilecektir.” Bu sözlü yönlendirmenin ilk adımını Cuma sabahı gelen kararlarla gördük. Cuma sabahı gelen sadeleştirme adımlarının iki temel amacı olduğunu söyleyebiliriz. İlki TL’ye geçişi özendirmek. Bunun için döviz dönüşümlü KKM’nin yenilenmesi ve Türk lirasına geçişi ile Türk lirası payının artırılmasına ilişkin maddeler menkul kıymet düzenlemesinden çıkarıldı Yine gerçek kişilere ait Türk lirası mevduatın payı için daha önce belirlenmiş olan yüzde 2,5 artış hedefi yüzde 3,5’e yükselti. Cuma günkü kararlarının ikinci hedefi de başta ihracat şirketleri olmak üzere üretim, yatırım ve istihdama katkı sunan şirketlere kredi kolaylığı sağlamak, Bu amaç doğrultusunda bankaların finansmanını artırma adına da daha önce uygulamaya konan bazı menkul kıymet tesisi zorunluluklarının kaldırıldı. Merkez Bankası’nın krediye erişimi kolaylaştırıcı bu adımının çok kritik bir zamanda sıkıntılı döngüyü kırma adına gelmesi önemliydi. Şöyle ki, seçim sonrası sürede politika faizinin artmasıyla kredi faizlerinde de yüzde 50’yi aşan seviyeler görmeye başladık. Kredi mevduat makasının pozitife dönmesiyle birlikte bankalar kredi vermekte istekli olsalar da bu kez işletmeler bu faiz düzeyinden kredi almak istemediler. Bu nedenle sadece kredi talebi azalmakla kalmadı mevduat faizlerinde de iki haftadır bir düşme eğilimi görmeye başlamıştık. Haliyle yine ve yeniden oluşmaya başlayan kredi zorluğu bu kararla en azından bazı sektör ve şirketler için aşılmış olacak. Yine Cuma günü Mehmet Şimşek’in açıkladığı 5 milyar liralık garanti karşılığında 30 milyar liralık kredi imkânı sayesinde teminat yetersizliği yaşayan firmaların finansmana erişim imkânlarının kolaylaştırılması sağlanmış olacak.
Son olarak herkesin en merak ettiği soruya yani Merkez Bankası’nın bundan sonra ne yapacağına gelelim. Açıkçası faiz karar metnine baktığımızda tepe faizin ne olabileceğine ilişkin net bir iletişim yok. Son aylarda olduğu gibi parasal sıkılaşmanın gerektiği zaman gerektiği kadar devam edeceği vurgusu var. Bu minvalde beklentim bu sene içinde tepe faizin yüzde 37.5-40 düzeyinde oluşacağı. Net bir öngörüm henüz yok ama yüzde 40 olasılığına daha yakınım diyebilirim. Temel gerekçem de her ne kadar aylık enflasyon eğilimi gerileyecek olsa da petrol fiyatlarının enflasyon üzerinde yarattığı yukarı yönlü riskin ağır basma ihtimalinin güçlü olması. Tabi daha net bit tahmin için verileri ve sözlü yönlendirmeleri de izlemek gerekecek. Ezcümle Merkez Bankası önümüzdeki iki toplantıda daha faizi artırarak Ocak 2024 itibariyle seçimlere kadar beklemeye geçip ardından Nisan 2024 gibi de yeniden faiz artışına başlayabileceğini düşünüyorum.