29 Mayıs’ta ikinci tur seçimlerinin sona ermesiyle borsaya yabancı girişi 2013 yılından bu yana ilk kez aralıksız 9 hafta devam ederek, 1.930 milyar dolara ulaştı. Yabancı girişi ile borsadaki yabancı takas oranı da yüzde 27’lerden yüzde 30.5’a kadar yükseldi. Yabancı girişinin artması ile birlikte elbette ilk soru söz konusu bu girişler beklentileri ne kadar karşıladı? Bu konuda farklı görüşler var. Bir kesim bu girişleri yetersiz ve beklenti altı olarak değerlendirirken, bir kesim de hayli olumlu değerlendiriyor. Sanırım bu iki görüşün orta noktası en makul olanı, yani şimdiye kadar olan yabancı girişlerini ne yetersiz ne de çok coşkulu olarak yorumlamamak gerektiğini düşünüyorum.
Tabii bu noktada bir diğer kritik soru gündeme geliyor; bundan sonraki sürede de yabancı girişleri devam eder mi, ederse hangi hızda olur? Bu noktada hâkim piyasa beklentisi yabancı girişlerinin kısa vadede en kötü ihtimalle yine son 9 haftalık ivmeye yakın devam ederek borsayı desteklemeye devam edeceği yönünde. Fakat bu hafta gelen iki ayrı haber akışı yabancı girişlerine ilişkin beklentiyi oldukça yükseltti. Bunlardan ilki Londra ile swap kanallarının yeniden açılacağına ilişkin bir kulis bilgisiydi. Bildiğimiz gibi yurt dışı swap işlemlerine ilk kısıtlama 2018 yılında gelmişti. Getirilen bu kısıtlamaya göre bankaların yurt dışı yerleşiklerle yaptığı para swapları ve swap benzeri işlemlerinin bankaların yasal öz kaynaklarının yüzde 25’ini geçemeyeceğine ilişkindi. Ardından 2020 yılındaki pandemi döneminde bu kısıtlama ilk olarak yüzde 25’ten yüzde 10’a ve sonrasında da yüzde 10’dan yüzde1’e düşürüldü. Sözün özü yapılan son düzenlemelerle Londra’daki swap kanalı neredeyse tamamen kapatıldı. Haliyle yabancının çok hızlı giriş yapabileceği bu kanalın açılacağı haberi tabir-i caizse piyasayı coşturdu. Haberin geldiği gün yabancı girişinin artarak bankalara yöneleceği beklentisi ile bankalar Perşembe günü yüzde 8.7 yükseliş kaydetti. Ben bu konuda iyimser olduğumu söyleyebilirim. Yani yakın bir dönemde yabancı girişini artırmaya yönelik swap kanallarının açılmasına ilişkin bir adım gelme olasılığını oldukça güçlü görüyorum. Swap kanallarını rahatlatma adına atılacak her adım ekonomi yönetimi nezdinde bazı riskler barındırıyor olsa da yabancı girişini desteklemesi adına oldukça kritik.
Yabancı girişine dair beklentiyi yükselten bir diğer gelişme de Moody’s’in Türkiye’nin kural bazlı ve öngörülebilir politikaya geçmesinin ülke kredi görünümü ve notu açısından olumlu olduğu değerlendirmesini yapması oldu. Bu değerlendirme sonrasında elbette Türkiye’nin kredi notu ve görünümünde bir değişme olup olmayacağı tartışması da gündeme geldi. Şimdi gözler 8 Eylül’de Fitch, 29 Eylül’de S&P ve 15 Aralık’ta da Moody’s’in Türkiye’nin kredi notu ve not görünümü değerlendirmesinde olacak. Olumlu bir not görünümü ve kredi not değerlendirmesi geleceğini peşinen söylemek çok mümkün değil. Çünkü Türkiye böyle devam ederse kredi notu artar diyen Moody’s bile Türkiye ekonomisine dair risklere de vurgu yapıyor. Bu bağlamda kurum rasyonele dönüş bağlamında uygulanan politikaların ekonomiyi kabul edilebilir seviyeden daha hızlı yavaşlatması durumunda yeni bir politika değişimi riski olursa kredi görünümünün negatife çevrilebileceği konusunda da uyarıda bulunuyor. Takip edip göreceğiz elbette ama hiç kuşku yok ki, kredi notunda bir artış başta büyük fonlar olmak üzere yabancı girişini olumlu etkileyen çok önemli bir gelişme olacaktır.
Ben açıkçası yabancı kredi derecelendirme kuruluşlarının her şey yolunda olsa da not artırımı konusunda bir süre daha izlemede kalacağı düşüncesindeyim. Temel gerekçem de atılan adımların ne kadar devam ettirileceği ve sürdürüleceğinin onlar nezdinde en büyük soru işareti olması. Çünkü her ne kadar rasyonele dönme aşamasında olsak da, hafızalarında Naci Ağbal olayı oldukça taze. Bu konuda biz iç yatırımcıya göre daha şüpheci oldukları kesin. Yine geçtiğimiz hafta Cuma JP Morgan’ın düzenlediği uluslararası yatırımcı toplantısı sonrası konuşan Hazine ve Maliye Bakanı sayın Mehmet Şimşek yabancı yatırımcının Türkiye’ye büyük ilgisi olduğunu ve atılan adımları doğru bulduklarını belirtti. Fakat bu olumlu düşüncelerine rağmen bekle ve gör modunda olduklarının da altını çizdi.
Bu nedenle sayın Şimşek’in de belirttiği gibi uygulanan politikaların devamının gelip gelmeyeceği konusunda bir süre daha bekle ve gör modunda olmaya devam edeceklerdir.
Yabancı kaynak girişi ile ilgili son bir noktaya daha değinmek isterim. Bu hafta sayın Mehmet Şimşek BAE ile imzalanan 50 milyar dolarlık yatırımın ilk kısmının bu sene içinde ülkeye geleceğini dile getirdi. Sayın Şimşek’in söylemlerinden anladığım kadarıyla deprem bölgelerinin finansmanı için 8.5 milyar dolarlık sukuk yatırımının ve Eximbank üzerinden 3 milyar dolarlık ihracat desteğinin yakın vadede ülkeye girmesi muhtemel gibi görünüyor.