TCMB Başkanı Gaye Erkan’ın TBMM’deki sunumunda kullandığı ifadeler büyüme ve enflasyon tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. Türkiye’nin geçmiş dönemlerde büyüme için enflasyonu feda etme gibi bir anlayışı benimsediği zaten malum. Ekonomi faiz indirimleri ile gelen negatif reel faiz politikası ve bununla birlikte kura müdahaleler ve yakılan rezervler neticesinde riskli bir dönemi yaşadı. Heteredoks ya da rasyonel olmayan diye nitelendirdiğimiz politikalar sonrası girilen seçim süreçleri bu konuda net bir tercihi zaten ortaya koymuştu.
Bu konudaki tartışmalar Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanı olması sonrası Merkez Bankası’nın attığı faiz adımları ile geride bırakılmaya çalışılıyor. Ancak enflasyon ile mücadele döneminde kullanılan her cümlenin içerisindeki büyüme ifadesine ise hassasiyetle yaklaşılıyor. Çünkü piyasanın geçmişe dönük travmaları mevcut. Naci Ağbal sendromu olarak da ifade edilen bu travma sert faiz artışları ile büyümeden feragat etmeye ne kadar sabredileceği ile ilgili kuşkuları barındırıyor. Hele ki önümüzdeki sene ilk çeyrekte bizi bekleyen bir yerel seçim sınavı varken.
TCMB Başkanı Erkan’ın doğru politika izlenmesi durumunda, büyümeden ödün vermeden de enflasyonun inebileceği değerlendirmesi işte bu nedenle çok dikkat çekti. Akıllara eski dönemde izlenen politikaları, sıkı para politikasından ve faiz artışlarından ödün verilip verilmeyeceği sorularını gündeme getirdi. Üstelik hala enflasyonda tepe görülmemişken. Bu ilk tepkiler sonrası Erkan’ın mesajlarının yanlış anlaşıldığına dönük değerlendirmeler yapıldı. Hatta Merkez Bankası Başkanı’nın TBMM’deki sunumundan tutanaklar dahi paylaşıldı ve haklı olabileceği savunuldu. Ne olursa olsun yeni ekonomi yönetiminin enflasyon konusunda işi gerçekten zor. Sırtlarında geçmişten devralınan bir yük var. Bu yükün önemli bir kısmı da psikolojik. Beklentileri kırma konusunda yola devam ederken en ufak bir sapma sinyali önceki travmaları akıllara getiriyor.
Peki, gerçekten faiz artışı devam ederken büyüme desteklenebilir mi? Bu konudaki Prof. Selva Demiralp’in “genişletici sıkılaştırma” kavramını kullandığını hatırlatalım. Merkez Bankaları faiz artışlarına gidebilir. Bu faiz artışları sonrası enflasyon beklentilerini çıpalayabilir. Bu sayede enflasyonun düşeceğine dair inanç ve beklenti oluşursa uzun vadeli piyasa faizleri düşebilir. Düşen bu uzun vadeli faizler ile birlikte reel sektör krediye ulaşarak yatırım yapar, büyüme ve istihdama katkıda bulunur. Denklem aslında oldukça basit ama bunun için biraz süre ve sabır gerekiyor. Hem politikayı uygulayanlar tarafında hem de bu yetkiyi verenler tarafında.